YAŞAM TARZI VE REKLAMCILIK

YAŞAM TARZI VE REKLAMCILIK
 
Araf da olmak kavgayı ayırmaktır.
 
 
Kavramsal derinlik artıkça bir bilim dalının saygınlığı ve yetkinliğinin artması beklendik bir durumdur. Ontolojisini gündelik hayattan alan ve multi-disipliner bir alan olan reklamcılık tarihsel gelişimi daha tamamlayamamıştır. Sorun böyle olunca birçok temel kavramını çözümlemek ve derinleştirmek zorundadır. Bunların başında ise yaşam tarzı kavramı gelmektedir. Kültür kavramı gibi yaşam tarzı da birçok tanımı vardır ve hepsi de kullanılan bağlama göre doğrudur. Ama reklam ve kültür sosyolojisi açısından yaşam tarzı kavramının çözümlenmesi bir dizi zorluğu beraberinde getirir. Hele gündelik hayatta çok kullanılan bir kavram olduğu içinde, durum daha da çetrefilli bir hal alır. Bütüncül, geneli kapsayan, yerleşik özelliği olan tüm kavramların zaman içerisinde anlamsızlığa doğru gitmeye mahkumdurlar.  Tıpkı reklamcılıkta sık kullanılan, “indirim” ve “şok” gibi kavramların zamanla büyülü etkisini kaybetmeleri gibi. Bu bağlamda yaşam tarzını da tanımlamak birçok soruna yol açacaktır. Kestirimsiz olarak bir topluluğun, kişinin veya toplumun yaşam tarzını anlatabilirim. Ama örnekler çoğaldıkça nelerin yaşam tarzı olduğunu, nelerin olmadığı hakkında değil, ancak sosyal yaşantının çeşitliliği konusunda bir fikir oluşturulabilir.  Yaşam tarzı kabaca kişinin nasıl yaşadığı ile ilgilidir. Yaşam tarzı, kişinin yaşam eğrisinde bulunan sosyal hareketlilikle şekillenen ve düzenlenen insan doğasında var olan bireysel özelliklerinin bir fonksiyonudur.  Böylece yaşam tarzı, kültür, değerler, demografik özellikler, alt kültür, sosyal sınıf, referans grupları, aile, güdüler, duygular ve kişilik gibi bireysel özelliklerden etkilenir. Sonuçta yaşam tarzı, özel bağlamlarla anlam kazanan uygulama ve davranış dizileridir. Çağdaş toplumsal düzen, yüksek bir bireysel disiplini öngören modern bir vatandaşlık anlayışı kadar, incelikle işlenmiş farklılık ve yaptırımlara sahip karmaşık bir mekanizmadır. Bu yapılanmış düzende kurallar ve yasalar dışarıdan kişisel olmayan bir ilişkiler ağı oluştururken, varlıklarını büyük ölçüde bireyden bağımsız şekilde sürdürürler. Bu yapının özelliği hem yönetenlerin hem de kişinin dünyası olmasıdır. Sosyal yapıda düzenlemeye yönelik hedef ve uygulamaları etkileyen kişilerle (veya olan biteni izleyebilir görünenler), başkasının sahip olduğu gücün denetimi altında olduklarını hissedenler vardır. Karmaşık toplumlarda sosyal tabakalaşmayı ölçmek ve ayrı varlık kaynaklarını tanımlamak için çeşitli yollar olsa da, genel bir kabulle üst sınıf veya bir üst sınıfı zorlayanları; ele geçirdikleri ayrıcalıkları zaman ve mekan içinde sürdürebilme yetisi olan kişileri tanımlamak için kullanıyoruz. Burada reklamcılığın sosyal sınıflardaki statünün tip ve biçimlerinin dilini belirleme biçemiyle ilgilenmesi gerekliliğidir. Buradaki statü dili, modern toplumlarda yaşayan bireylerin yaşam dünyalarıyla konuşma biçimlerinin nasıl güdülendiğidir.
 
 
 
 
Dünyanın sorunu, akılıların hep kuşku içindeyken 
aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.
 
Bertrand Russel
 
Toplumsal yapının dilinin nasıl geliştiği üzerine modernizm çalışmalarının yoğun ilgisi, özellikle toplumsal kimlik, farklılıklar ve ayrılıklarla ilgilidir. Buradaki temel hareket noktası; kendini beğenmişlik, zevk ve züppe (dandy) kavramları üzerinedir. Kendini beğenmişlik ve zevkin “doğal” farklılıkların başarısızlığı karşısında tepki olarak oluşan modernizmin birbiriyle yakından ilişkili gelişmeleridir. Kendini beğenmişlik yaşam tarzı oluşturmanın belki de ilk kuralıdır. Başkasının beğenilerini eleştiren kişi aslında kendini eleştirmektedir. Kendini beğenmişlik reklamın ve markanın ontolojik hareket noktalarından birisidir. Çıkış noktası da tüketim kültürünün yerleşmesiyle başlar. Bunun yanında modernizmin simgesel imajı olan züppeliği de unutmamak gerekir. Beğenin tarihsel süreç içerisindeki gelişimine örnek olarak, doğa ve insanlarla savaşan bir sürecin, bugün hayvan etini yemeyen ve yiyenlere de tepki gösterenlerin varolduğu yaşam tarzları ile karşı karşıyayız. Yaşam biçiminde baskın olan, kendini beğenmişlik ve zevkin farklılıkların başarısızlığı karşısında modernizmin savunma refleksidir. Öyle olmasaydı; beğeni törenleri alışveriş merkezleri ve ultra tatil köylerinde kutlanan bir din olmazdı. Bu dinin büyücüsü kuşkusuz reklamcıdır. Reklamın bir yönünün kurgulanamaz oluşu onu ulaşılmaz ve tapınılası bir konuma yükseltmektedir. Tüketimciliğin olduğu her alanda, kendini beğenmişlik tarihsel olarak tüketim kültürünün yerleşmeye başladığı andan itibaren insanın gölgesi olmuştur. Bu bağlamda reklamcılık yaşam tarzlarının tarihsel gelişimini incelemek, en azından öğrenmek zorundadır.  Bugün yaşam biçimlerine/biçimlerimize sonsuz bir düzen duygusu veren şeylerin altında; seçme özgürlüğü, boş vakit, ilgi grupları ve gündelik hayatın laikleşmesidir.
 
Yaşam tarzı modernliğe özgü bir statü gruplaşmasıdır. Bu yüzden yaşam biçimi genel olarak tüketimle ilgili toplumsal düzenlemelere dayanır. Bocock’un, tüketim toplumsal olarak oluşturulan, tarihsel bir değişim sürecidir, derken; tüketimin hem sosyal hem de kültürel değerlerin odak noktası olduğunu da belirtmektedir. Modernizmin başlarındaki; uluslararası pazarların gelişmesi, lüks eşya ve sanat eserlerindeki ticari artış ve feodal toplumların yerini alan yeni şehirli toplumsal sınıfların büyümesi gibi aynı anda meydana gelen birkaç gelişmeye dayanır. Tüketim kültürünün itici gücü kitlesel pazarlama ve reklamcılıktır. Marka konumlandırmada reklamın ihtiyacı olan hedef kitle çözümlemelerinin çıkış noktası olan yaşam tarzı, özdeksel kültürün temelidir. Bir Yorsan peynirinin bir peynirden daha fazla olduğu günümüzde, yaşam tarzının oluş biçimlerine dikkat etmemiz gerekir. Böylece peynir; ideal kullanım değerinden ve hayal edilen anlamından uzaklaşarak, yaşanmış deneyimin özdeksel ve simgesel nesnesi haline dönüşür. Yaşam biçimlerinin toplumsal şekli, tek bir tip oluşumu etmekten ziyade özünde bizi tikel bilgiye götürür. Çünkü yaşam tarzı dediğimiz durum; sizin olduğunuz kişi olmanızı sağlayan özel durumların bir parçası olarak paylaşılmaktadır.
 
Yaşam tarzının pazarlama ve reklam açısından bir tür toplumsal haritalama görevi vardır. Bu anlamda yaşam tarzının toplumsal yaşamın özelleştirilmiş ürünleri olarak da görmek mümkündür. Bu kültürel olaylara katılımda daha genel, topluluk yaşamına daha dönük, kolektif davranışlardan uzaklaşılarak, özel yaşamla daha ilgili, daha bireysel katılım modellerinin benimsenmesine yoğunlaşan bir süreçtir. Batı kültürünün epistemolojik retoriği klasik Yunan’dan itibaren görsel metaforlara dayandığını söylenebilir. Örnek olarak ‘kuram’ için kullanılan Yunanca kelime ‘theoria’’dır ve anlamı ‘bakmak’, ‘görmek’ yada daha geniş anlamıyla ışık ve anlayış kelimelerini birleştiren ‘aydınlanmak’ anlamına gelir. Modern çağda kentsel yaşam belirleyici duruma geldikçe görselleşmenin iletişim ve anlam kazanmanın/kazandırmanın en önemli kaynağı haline geleceği açıktır. Hatta gelecekte yaşam tarzları, çözümlenmiş hedef kitleler için tek yol olacağını savlamak abartı olmayacağı düşünüyorum.  Bunun sonucu olarak yaşam tarzımız toplumsal kimliğimizi düzenleyen ve ustaca kullanılan genel çerçeveler haline geldiği ölçüde, sürekli değişen yüzeysel görüntüler aracılığıyla ifade edilecektir.  
 
Sonuç olarak yaşam tarzı yoruma açık kaynaklardır –kitlesel toplum politikalarında yine de önemli yeri olan, ama yaklaşık ve yerel bilgi şekilleridir. Yerel olması birçok uluslararası marka için onu zorlu ve geçilmesi gereken bir adıma dönüştürmektedir.
 
Kemal Çifçi
Sosyolog/Reklam Danışmanı
Ağustos 2010-Öveçler