Reklam tüm dış faktörler eşitken ve rakip marka hemen hemen aynı iken etkisini gösterir. /Kemal ÇİFÇİ

GOOGLE İMPARATORLUĞU (TOPLUMU)

Önünüze sadece gerçekleri koymuşlarsa, karşı çıkın! 
Çünkü;kral bir gün gelip sizi kutsayacak kardeşlerim!..
 
Eskiden gezmek vardı, şimdiler de ise gezinmek. Gezmenin adı 60’lardan sonra turizm oldu. İnsanlar dünyanın bir ucundan çılgınlar gibi başka ülkelere akmaya başladı. Turizm sosyolojisinin bundan çıkardığı en önemli sonuç ise; yerli kültürün gelenlerin kültürüne doğru eğrildiğidir. Şimdilerde ise goglamak moda, internet sosyolojisi bu olguyu anlamaya ve çözümlemeye çalışıyor. Buna en büyük saldırıda karşı-iletişim kuramcılarından geliyor. Sanallık adeta sığlıkla, ayıpla eşdeğerde anılarak çözümlemeler yapılıyor. Karşı çıkanlar ile saldıranların ortak özelliği abartı. İnternet aslından bunlardan hiç birisi değil. 
 
Toplumların nasıl evrileceğine teknoloji karar veriyor. Gutenberg’in makinesi artık yavaş çalışıyor. Bilmek için önce o dilde yazmak, basmak ve okumak gerekiyor. Şimdilerde ise goglamak yeterli. Gogladıktan sonra, derinleşmek gerekiyor. İşte bu noktada başka bir gerçekle karşılaşıyorsunuz; İngilizce bilmiyorsanız işiniz biraz zor. Kimse tarihini, kültürünü başka bir dilde öğrenmek istemiyor. Bu ulusalcı reflekslerin söylemlerini anladıkça onlara katılmamak mümkün değil. Ama yeni nesiller en basit makinedeki off-on düğmesini (kapalı-açık) bilmek zorlamasıyla karşı karşıyalar ki bu satırlar yazıldığı zamanda bile bu sınır çoktan aşılmış durumdadır. Biraz büyüdüklerinde ise onların tatil günleri, dinlenceleri yok; onların off günleri var. Google sadece bir arama motoru değildir. Amerikanizmin sinsi ve gizli silahı da değildir. Google kendi toplumsal kurallarını oluşturan ve kendi retoriğini bir kültüre dönüştüren geleceğin toplumudur. Bu kadar basit ve kolay mı? Evet basit değil ama kolay olacak. Gündelik yaşamımız sessiz ve sakin akarken, bunun yüzyıl sonra bir kültüre dönüşeceğini bilemeyiz. Bilmeyiz ama yaşarız. Bunu anlamak da zaten bizim işimizde değildir. Biz sadece, e-mailleşir, bloglaşır, chatleşir, gerektiğinde (-ki keyfimiz yerinde) ise gidip netleşiriz. Bu yazıda bile kullanmak zorunda kaldığım kavramların neliği bizim ne kadar siberleştiğimizin göstergesidir.
 
Zamanı düşünürken, vakti öldürmeyin!..
 
Mutlu mesut bir yaşantımız vardı daha düne kadar. Platon’numuz vardı, Mc Luhan’mız vardı. Başımız sıkıştığında Aristoteles ya da Hegel’den aman dilerdik. Kosmos’ a ilişkin ne sorumuz ya da sorunuz varsa birileri yardımcı olur, yolumuza yürürdük. Artık bunlar geride kaldı. Matrix çıktı gerçeklik ile aramızdaki o ince bağ artık kopma noktasına geldi. Neyin gerçek neyin sanal olduğunu birbirimize sorar olduk. Bir de bunlar yetmezmiş gibi bundan faydalanan iletişimciler, reklamcılar ortalıkta kol geziyorlar. Anlam, hakikat ve gerçek birbirine karıştı. Sınırlar artık parmaklarımızın ucunda anlamsızlaşmaya başladı. Birileri ekmeklerinden olsalar da bu gerçek artık hakikatle örtüşmeye başladı. Bu hızlı süreci değerlendirenlerin başında Stanfort Üniversitesi doktora programını terk ederek Google’ı kuran iki isim var, Sergey Brin ve Larry Page.
 
Niyetlerimiz bilgi düzeyimizi de ortaya çıkarıyor. Elmanın artık elma olmadığını biliyoruz. Elmanın kültürel ve zihinsel izdüşümü bizim yaşamla olan ilişkimizdir de. Havva anamız o yasak meyveyi yemeseydi şimdi mutlu ve mesut bir yaşamımız vardı. Ama artık kovulduk cennetten. Eylem alanlarımız belli ve sınırlı. Özgürlük ve bilme felsefi bilgisinin dışına taşarak gündelik bilgimizin ana kaynaklarını oluşturuyor. Bilelim ya da bilmeyelim aramak zorunda olduğumuzun bilinci bizi nereye, ne kadar ve nasıl götüreceğini el yordamıyla her sabah bıkmadan usanmadan arıyoruz. Bu arada, biz ararken birileri niyetlerimizi biliyor ve kaydediyor. Bu gün bunun en büyük adı Google. Kimin, neyi, nasıl aradığını Polo Alto’daki çocuklar biliyor. Zeitgeist’mız her gün, her ay değişiyor. Tutulan çeteleler depolanıyor, yeniden yorumlanıyor. Bundan kaçış yok. Biz ölümlüler için artık niyetini belli etmeden yaşamak imkansız hale geldi. Aşkımız da sevgimizde artık niyetlerin veritabanında.
 
23 Aralık 2006 saat 22.11 itibarıyla Türkiye’nin zeitgeist’ı 
 
1- gazeteler(newspapers)
2-kral oyun(Turkish online games website) 
3-yonja(Turkish online community) 
4-ssk(institute of social security)
5-atatürk(founder of Turkish Republic)
6-izlesene(Turkish online video community) 
7-milliyet(Turkish newspaper)
8-galatasaray(Turkish football team) 
9-hürriyet(Turkish newspaper) 
10-fenerbahçe(Turkish football team)
11-maçkolik(website about football)
12-araba(car) 
13-rüya tabirleri(dream interpreters) 
14-ösym(the institute of national university exam) 
15-sahadan(Turkish football website)
 
Ne var bu tabloda demeyin? Çünkü her kim toplumların, insanların zeitgeist’nı elinde tutarsa güç ondadır. Çocuklarımız en çok hangi oyunu oynuyor, hangi oyuncak satılıyor, en çok hangi şehir aranıyor, bunu bilirseniz; bu bilgi bazılarının çok işine yarar. Bu ay, bu hafta, bu gün neyin, nerede arandığını bilirseniz; buna ilişkin çözümünüz son derece kolaylaşır. İşte arama motorları bunların çetelesini tutar; her aramanın her tıklamanın izini sürmek artık çocuk oyuncağı. Bu internetin ilk evresinde bunlar olurken, gelecek yirmi yıla ilişkin kimse öngörüde bile bulunamıyor. Çünkü teknoloji geometrik artışında sınırlarını zorluyor. İlk on beşte bunlar var, peki ilk yüzde, binde, yüz binde neler var? Bunu başkaları biliyor sadece. 
 
Dünya Gutenberg galaksisinden, google entropisine doğru evriliyor. Bilmek ve öğrenmek isteyen eli klavyeli geniş halk kitlelerinin idolü olan google artık bir marka olmaktan çıkmış; her şeyin daha özgür ve parasız olduğu bir toplum modeli olma yolunda hızla ilerliyor. Bunu yaparken de kendisine ayırdığı payı bir yana bırakırsak; geleceğin İnternet Sosyolojisi’nin de temel taşlarını kuruyor.
 
 
Toplumsal dönüşüm, biz fanilere kısmet olmayan bir süreçtir. 
Bize kalan ise onu anlamak, üzerine düşünmektir.
 
- googol yüz sıfır tarafından takip edilen bir anlamına geliyor, Google bundan türetilmiştir. 
- Stanfort Üniversitesi doktora öğrencileri Sergey Brin ve Larry Page tarafından 1998 de kuruldu. 
- Ekim 2006 hisse değeri 103 milyar dolar. 
- Marka değeri 8.46 milyar dolar (2006) - Goglamak artık bir fiildir ve sözlüğe girmiştir. Bu hiçbir markaya nasip olmayan bir şeydir bugüne kadar. Almanca:googelte, Japonca:guguru vs. 
- Reklam ve promosyon yapmadan da doğru pazarlama stratejisiyle marka olunacağının en büyük örneğidir.
- Stanfort üniversitesinin girişimci ruhu olmasaydı büyük ihtimalle Google olmayacaktı. Tıpkı Yahoo, Sun Microsystem, Logitech gibi. 
- Dünyanın en pahalı gayrimenkulü artık bir toprak parçası değildir. Google’ın giriş sayfasıdır. Sahiplerinden başka kimse oraya dokunamaz, reklam hiç veremez. 
- 14 Aralık 2004’te 15 milyon kütüphane kitabını internet ortamına aktardı. 
- Ekim 2000’ de Adwords reklam sistemini tanıttı. 
- Google istek merkezli pazarlama olgusunun çıkış kaynağıdır. 
- Google tek başına 225 bin reklamcıyla iş yapıyor. 
- 2010 yılında 23 milyar dolar kar etmeyi bekliyor. 
- 2004 aralığındaki Güneydoğu Asya’daki tsunami felaketinde ilk kez ana sayfasına uluslar arası alanda yapılan yardımları yayınlayarak, sadece bir arama motoru olmadığını tüm insanlığa kanıtlamıştır. 
- Google’ın bir başka özelliği ise yahoo gibi tam bir kapitalist olmayışıdır. Yahoo’ da en çok ödeyen bir numara olur. Google ise daha toplumcudur. Para alır ama kullanıcının sihirli dokunuşlarına önem verir. Google’da her şey para değildir. Fakirlerde gezinebilir buralarda. 
- Gençlik+özgürlük+şeffaflık+yeni modeller+insan yararı+güven= Google mucizesi. 
Yani şirket kültürü direkt müşteri istekleri üzerine yoğunlaşmıştır. 
 
Kimin ne dediği değil, google amcanın ne dediği bir döneme giriyoruz. Çünkü çocuklar onu her şeyi bilen yaşlı bir bilge olduğuna inanıyor. İnsanlar artık klasik kitle iletişim araçlarının başında sanıldığı gibi fazla vakit geçirmiyor, Daha doğrusu bu eğilim internet lehine hızla artıyor. Yapılan son araştırmalara göre internet kullananların üçte biri daha az TV seyrediyor. (www.ofcom.org.uk) İnternet TV, gazete gibi tek yönlü bir kanal değildir. Beğenmediyse geçip diğerini tıklıyor. İletişimciler için artık sorun o 6 saniyede ne olduğudur.
 
Peki bütün bunlar bir anneye yeter mi? Hayır, 
Sergey Brin’nin annesi oğlunun üniversiteye dönüp 
doktorasını bitirmesini istiyor. 
Anneler hep aynı.
 
Gereksiz bir dipnot: 
Markaların tarihi ile insanların sonları trajik bir şekilde birbirine benzer. Markalar bilinenin aksine organik yapılardır. Buna en güzel örneklerden biride arama motoru Lycos.com’dur. 1994’te kuruldu, bir yıl sonra 2 milyon dolara satıldı, 10 ay sonra halka açıldı. Alta Vista’nın yaptığı hatalar gibi rakiplerini satın almaya başladı. 1999’da dünyanın en popüler adreslerinden biri oldu. Mayıs 2000’de balonun zirvesindeyken İspanyol telecom devi Terra’ya 12,5 milyar dolara satıldı. 4 yıl sonra Terra sadece 100 milyon dolara G.Kore’li bir şirkete satıldı. Geçmiş çağların mitoslarına yakışır bir son böyle olsa gerek.
 
Kemal Çifçi 
Sosyolog/Reklam Danışmanı 
24 Aralık 2006 -Ankara